Aralık, 2010 için arşiv


‘da ilköğretim okullarında görevli 828 üzerinde yapılan araştırma, orta yaş grubundakilerin, evli olanların ve sınıf öğretmenlerinin çocuk sevgisinin daha yüksek olduğunu ortaya çıkardı. Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden Prof. Dr. Veli Duyan ile Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesinden Prof. Dr. Selahattin Gelbal, ”İlköğretim lerinin çocuk sevme durumlarına etki eden değişkenlerin incelenmesi” konulu çalışma yaptı.

İlköğretim öğretmenlerinin bazı sosyo-demografik özellikleri ve eğitim yaşamına ilişkin özellikleri ile çocuk sevme durumu arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlayan araştırmaya, Ankara’da görevli yüzde 43’ü sınıf, yüzde 57’si branş, yüzde 53’ü kadın, yüzde 47’si erkek 828 öğretmen katıldı.

Araştırmanın amacı doğrultusunda hazırlanan soru kağıdı ve insanların çocuklara yönelik tutumlarını ölçmek amacıyla geliştirilen ”Barnett Çocuk Sevme Ölçeği”nin kullanıldığı araştırmada, ölçeğe göre alınan puanın yüksekliğinin sevme düzeyinin fazlalığını gösterdiği belirtildi.

”ORTA YAŞLARDAKİ ÖĞRETMENLERİN TAHAMMÜL SINIRI YÜKSEK”

Araştırma sonuçlarına göre, kadın ve erkek öğretmenlerin çocuk sevme durumu bakımından aralarında fark bulunmadığı saptandı.

Yaş durumuna göre 41-45 yaş grubundaki öğretmenlerin çocuk sevme puanlarının en yüksek, 20-25 yaş grubundakilerin en düşük olduğu tespit edilen araştırmada, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

”Orta yaş döneminde, benliğin en önemli işlevi üretme, yaratma ve üretilen, yaratılan nesnelere sevgiyle bağlanmadır. Ayrıca öğretmenlerin yaşları ilerledikçe olaylara bakış açıları, dayanma, tahammül etme düzeyleri de artıyor olabilir. Yaşın ilerlemesiyle öğretmenler, öğrencilerin yaptıkları gürültü, yaramazlık, ilginç sorular, anlamsız ve yersiz konuşmaları olağan görmeye başlayabilir.

20-25 yaş grubunda bulunanların ise karşı cinsten, sevilen bir eşle güven duygusunun paylaşılabilmesi, iş, üreme, eğlence alanlarında düzen kurulabilmesi ve yeni yetişecek kuşaklara birlikte yeterli gelişme olanaklarının sağlanabilmesi gibi gelişimsel görevleri yerine getirmesi beklenmektedir. Sonuç olarak sevme puanlarının bu şekilde olması, gelişimsel bakış açısıyla uyumlu.’

”EVLİ ÖĞRETMENLER ÇOCUKLARI DAHA ÇOK SEVİYOR”

Evli öğretmenlerin çocuk sevme puanlarının yüksek, bekar ve dul öğretmenlerin düşük olduğu saptanan araştırmada, genel olarak, evlilerin çocuk sahibi olmaları ya da buna sıcak bakmaları nedeniyle çocukları daha çok sevebileceği, ayrıca sınıftaki öğrencilerle kendi çocukları arasında bağlantı kurmalarının sevgilerini artırıcı etmen olabileceği belirtildi.

Çocuk sahibi olan ve olmayan öğretmenlerin çocuk sevme durumu bakımından aralarında fark bulunduğu belirlenen araştırmada, çocuk sahibi olmanın çocuk sevgisinde belirleyici etmen olabileceği değerlendirmesinde bulunuldu.

Araştırmada, sahip olunan çocuk sayısı ile çocuk sevme durumu arasında ise ilişki olmadığı tespit edildi.

”ERGENLİK VE OTORİTE ÇATIŞMASI”

Sınıf ve branş öğretmenlerinin çocuk sevme durumu bakımından aralarında fark olduğu tespit edilen araştırmada, sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre daha fazla çocuk sevgisi taşıdığı görüldü.

Sınıf öğretmenlerinin ilgi alanına giren çocukların yaş gruplarının daha küçük olması, aldıkları eğitimin farklı ve çocuklarla geçirdikleri zamanın fazla olması, her gün yalnızca kendi sınıflarındaki öğrencileri görmelerinin bunda etkili olduğu ifade edildi.

Ergenlik dönemindeki çocukların ise gelişimsel özellikleri nedeniyle sürekli kendini kabul ettirme, branş öğretmeninin de otoritesini koruma çabasında olduğuna dikkat çekilen araştırmada, bu nedenle kimi gerginliklerin ortaya çıkmasının branş öğretmenlerinin çocukları sevme durumuna olumsuz etki etmiş olabileceği belirtildi.

”ÖĞRENCİ SAYISI AZALDIKÇA ÖĞRETMENİN SEVGİSİ ARTIYOR”

Öğretmenlerin hizmet süresine göre çocuk sevme puanları arasında fark bulunmadığı belirlenen araştırmada, çocukları sevip sevmeme durumunun öğretmenin yaşama bakışı, kişilik özellikleriyle yakından ilişkili olduğu bildirildi.

Sınıftaki öğrenci sayısı azaldıkça öğretmenlerin çocuk sevme puanlarının arttığı saptanan araştırmada, öğrenci sayısı arttıkça öğretmenin sınıfta çocuklara tek tek ayıracağı zamanın ve göstereceği ilginin azaldığı kaydedildi.

Araştırmada, çocuk kitapları okuyan ve çocuklarla ilgili haber takip eden öğretmenlerin çocuk sevme ölçeğinden aldıkları puanın yüksek olduğu tespit edildi.

Bununla ilgili değerlendirmede ise ”çocuk kitabı okuyan öğretmenlerin, onları daha iyi anlayabilme, dünyalarını keşfetme olasılığının daha yüksek olduğuna” ve ”insanların bilmedikleri, tanımadıkları şeyleri daha az sevdiğine” dikkat çekildi.

”ÇOCUK OYUNU BİLENLERİN PUANLARI YÜKSEK”

Çocuk oyunlarını bilen öğretmenlerin çocukları daha çok sevdiğini ortaya koyan araştırmada, bilinen oyun sayısıyla birlikte öğretmenlerin çocuk sevme puanlarının da arttığı tespit edildi.

Çocuk oyunlarını bilen öğretmenlerin, onların nelerden hoşlandığını kavrayabildiği, öğrencilerin de bu tür öğretmenleri daha çok sevmesinin, öğretmenin daha fazla doyum sağlamasına katkı sağladığı ifade edildi.

Araştırmada, çocuklara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda gönüllü çalışan öğretmenlerin çocuk sevme ölçeğinden aldıkları puan ortalamasının da yüksek olduğu belirlendi.

Araştırmacılar, sonuç bölümünde, herhangi bir eğitim programının başarısı konusundaki anahtar unsurlardan birinin öğretmen olduğuna dikkati çekti.

Öğretmenin sahip olduğu bilgi, beceri ve değer temelinde çocukları sevmenin özel ve çok önemli yeri bulunduğuna işaret eden araştırmacılar, öğretmenlerin olumlu özelliklerinin desteklenmesi, geliştirilmesi ve çocukların dünyalarını daha iyi anlamaları bakımından ”çocuk kitapları okumaları, onlarla ilgili haberleri takip etmeleri, oyunlarını öğrenmeleri ve çocuklara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda gönüllü çalışmalarının uygun olabileceği” vurguladı.  AA.


Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 7. sınıf Seviye Belirleme Sınavı’nın (SBS) yürütmesinin durdurulmasına yaptığı itirazı kabul etti. 2010-2011 yılında 7. sınıflar için SBS yapılacak.

 

 7. sınıflar için SBS yapılacak

CİHAN
Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, çocukların sınavlarla ilgili mahkeme kararlarından etkilendiğine dikkat çekerek, “Eğitim süreci ile ilgili eğitim bilimcilerin karar vermesi gerekir.” dedi.

 

Danıştay 8. Dairesi bir öğrenci velisinin başvurusu üzerine, 25 Ekim’de 7. sınıf SBS’nin yürütmesinin durdurulmasına oy çokluğu ile karar vermişti. Danıştay’ın kararını açıkladığı 3 Kasım’da, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da karara itiraz edeceklerini duyurmuştu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Bakanlığın itirazını oy çokluğu ile kabul etti.

 

Milli Eğitim Bakanlığı, 2011 yılı sınav uygulama takviminde 7. sınıf SBS’nin tarihini 5 Haziran 2011 olarak duyurmuş, bununla birlikte ‘Danıştay’ın 2010/6672 Esas nolu Kararı ile yürütmesi durdurulmuştur.’ hatırlatmasında bulunmuştu.

 

EĞİTİM BİR SEN: EĞİTİM SÜRECİNE İLİŞKİN KARARLARI MAHKEMELER DEĞİL, EĞİTİM BİLİMCİLER VERMELİ

 

Öte yandan Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Halil Etyemez, “Çocuklar sınav tartışmalarından, mahkeme kararlarından, iptallerden, geriye doğru düzeltmelerden etkileniyor.” dedi.

 

Sınavın gerekli ya da gereksiz oluşunun ayrı bir konu olduğuna dikkat çeken Etyemez, “Eğitim konusunda karar vericileri tarafından planlamış süreci, başka yöntemlerle durdurmak bu tür sonuçları ortaya çıkarıyor.” diye belirtti. Eğitim süreci ile ilgili planlamaların eğitimciler tarafından yapılması gerektiğinin altını çizen Etyemez, şöyle devam etti:

“Yargı yoluyla müdahale ederseniz bu tür sonuçlar yaşıyoruz. Aynı şeyi üniversiteye giriş sisteminde de yaşadık. Dönem dönem mahkemeler birbirine zıt kararlar verebiliyor. Eğitim süreci ile ilgili, eğitim bilimcileri karar vermeli. Bilimsel yöntemlerle, eğitim bilimi üzerinde çalışan bilim adamlarımız tarafından eğitime ilişkin kararların alınması gerekiyor. Yoksa hukuki zemini, kanuna uygun mu değil mi, temel hak ve hürriyetleri koruyor mu, korumuyor mu, bu anlamda mahkemelere iş bırakmak gerekiyor. Aksi halde kaybeden ve etkilenen çocuklarımız oluyor. Çocuklarımız bu kararlardan mutlaka etkilenecektir.”